GEZİ STAJI 1.GÜN

Aziziye Cami




Gezinin ilk gününde ilk durağım Aziziye Cami oldu.Aziziye cami Osmanlının son dönmelerine denk gelen,avrupadan gelen barok usülü ile yorumlandığı söylenen Osmanlı zamanına göre yenilikçi diyebileceğimiz bir tarza sahip olan özel bir camidir.Zaten biraz incelendiğinde Osmanlı klasiği olan camiler ile farkı hemen göze çarpıyor.Caminin tamamı kesme gödene taşı ile inşa edilmiş.




Konya çarşısının ortasında bulunan bu camiye çok da geniş olmayan sokaklardan varılıyor.Etrafındaki çarşı yakın bir zamanda eski Türk evleri tarzında restore edilmiş ve çarşıya tarihi bir hava katılmak istenmiş.Dar sokaklardan çıkılmasından dolayı olsa gerek çok da büyük bir alan kaplamayan bu cami çarşı için oldukça dikkat çekici ve göz alıcı bir konumda.


                                 

Caminin girişine gelindiği zaman oldukça başarılı bir şekilde işlenmiş minaresi ve altı sütuna oturtulmuş,üç küçük kubbeli son cemaat yeri kişide caminin içerisini de görme hissi uyandırıyor.Çünkü tarzı oldukça farklı.Minarenin şerefeleri Osmanlı mimarisinde görülmeyen ,zarif işlemelere sahip.Ayrıca iki minaresini bitişik olan şadırvanları da Osmanlı mimarisinde çok rastlanmayan bir durum.Bunun nedeni avlusuz bir cami olmasından kaynaklanıyor olmalı ki bu da Osmanlı mimarisinin klasik cami tanımına göre yenilikçi bir yaklaşım.



                    


Caminin girişindeki üç basamaklı merdivenden çıkılınca hem Osmanlı mimarisinin hem de barok tarzına uygun görkemli bir kapı karşımıza çıkıyor.Caminin tamamı yakın zamanda restore edilmiş bir çok mermer oyma ve süslemeler altın rengiyle kaplanmış ,caminin genelinde hakim olan bir renk oluşturulmuş.Caminin aslında da belli belirsiz (barok usülü olarak anılmasının sebeplerinden biri bu olsa gerek) altın görünüm hakim ,restorasyon ile bu daha belirgin hale getirilmiş.Son cemaat alanının üstündeki üç küçük kubbenin içi restorasyon sonrası başarısız diyebileceğim şekilde yenilenen tek yer kendi yorumumca. Altın rengi ve mavi tonları seçilerek bir bütünlük oluşturulmaya çalışılmış ama caminin tarihi havasından ve görkeminden uzaklaştırmış.Giriş kapısı Osmanlı zamanından kalma ahşap işlemeciliğine sahip ve restorasyon sonrası varak ile renklendirilmiş.

                               

Caminin üç giriş kapısı var .Ana giriş kapısından içeri girildiğinde üst tarafta bir balkon bölümü ahşap parçalarla ayrılmış ve bayanların namaz alanı var.Balkon bölümü işlemeli mermer sütunlarla taşınıyor ve altında bayanların bölümü kalıyor.
                                                                                                                                                                   

                                          


İçeri girildiğinde karşımıza en az giriş kapısının çevresi kadar şatafatlı işlemelere sahip mihrap ve mimber kısmı çıkıyor.Bu kısımlar göktaş adı verilen mavimsi taş ile işlenmiş.Caminin tamamında Osmanlı zamanı taş işlemeciliği hakim ve en güzel örneklerinden olduğu söyleniyor.



                                  

                 

Kare plan ile yapılmış harime bölümüne gelindiğinde karşıda mihrap ve mimber sağda ve solda da kalan giriş kapıları bulunmakta.Bu kapılar orjinal haliyle bırakılmış ki bu açıdan bence daha özel.Kapılardan bahsetmişken bu caminin en büyük özelliklerinden birisi pencerelerinin kapılarından büyük olması.


       

Caminin genel hatları, girişinde var olan iki minare ve üç küçük kubbe ,bir ana kubbe ve bu ana kubbenin dört yanında bulunan dört küçük kubbeden oluşuyor..Bu dört kubbe ile caminin içinde köşelerde dört alan oluşturulmuş bu alanlarda ikişer pencere bulunuyor.Pencereler büyüklüğü sebebi ile camiye ışığın girişini çok kolaylaştırmış ve ferah bir hava getirmiş.Pencereler de kapılar gibi ahşaptan yapılmış.










Dört kubbenin bitişi itibariyle yukarı doğru ince işlemelerle çevrelenmiş dar balkon bir alan ve buraya açılan küçük pencereler göze çarpıyor.Kubbenin devamı niteliğindeki bu pencerelerde ahşaptan yapılmış.









 Son olarak bu pencerelerin takibi ile göz kubbenin iç tarafını yakalıyor.Caminin genelindeki renkleri hakim alan renkler ile kubbe içi de göz alıcı.Caminin detayları incelendiğinde bir çok tuğra ve Arap harfleriyle yazılmış duvar yazıları da hakim bir görüntü.















Sultan Selim (Selimiye) Cami



        
Aziziye camiden çıktıktan sonra caddeye doğru uzun  bir sokaktan büyük bir meydana çıkılır.Bu meydan Mevlana'nın türbesini ve Selimiye camini barındırması sebebi ile Konya'nın en ünlü meydanıdır. Selimiye cami restorasyon nedeni ile kapalı olduğu için sadece ana formu hakkında bilgi edinebildim ve bu bağlamda yorumlarımı aktarabilirim.



Mevlana türbesinin batısında bulunan Selimiye Cami klasik Osmanlı tarzında inşa edilmiş ,Konyadaki en büyük camilerden biridir.Kesme taş ile inşa edilmiş bu yapı bir ana kubbe ve yanında üçer küçük kubbe ile desteklenmiştir.



Son cemaat yeri yedi kubbenin altı sütuna yerleştirilmesi ile oluşmuştur.Bu altı sütun kırmızı beyaz işlemeli kemerler ile birbirine bağlanmış.Ayrıca mihrap yerini kapattığını düşündüğüm yarım bir kubbe de arka tarafında bulunur.Tek şerefeli iki tane minaresi vardır.Aziziye caminin aksine gösterişten uzak sade minareleri ile dikkat çeker.Camin şadırvanı meydanın ortasında yer alır.Caminin avlusu bir bakıma meydan olmuş.Bu cami çok işlemeli ve şatafatlı bir cami olmasa da çekiciliğini büyüklüğünden ve kubbeleri arasındaki hiyerarşiden alır.Bu hiyerarşi camiye dinamik bir hava veriyor.


Mevlana Türbesi ve Dergahı


 

Selimiye camini geçtikten sonra taştan duvarlarla örülmüş bir alanın içinde mevlananın ailesinin ve kendinin gömülü olduğu selçuklu dönemine ait esas türbe binası;karamanoğulları devrine ait yivli gövdeye sahip yeşil türbe gövdesi,çelebi mezarları,post kubbesi;Osmanlı devrine ait mescid semahane,derviş hücreleri,matbah ve şadırvan bulunur.Bugün türbe kare bir plana sahiptir,üstünü örten yeşil kubbe 16 parça külah biçiminden oluşuyor.





Bu alana girildiğinde ilk olarak bir avlu ile karşılaşılır.Bu avluda önümüze ilk çıkan şey ise şadırvandır. Şadırvan kemerlerden oluşan yapının dokuz sütuna yerleştirilmesi ile oluşturulmuş,kemerli sistemi ilk göze çarpan kısmı.








          

Şadırvandan sonra avlunun çevresine dizilmiş 20 civarında derviş hücreleri dikkat çekiyor.Bu hücrelerin destekleri tavanları ve kapıları ahşaptan yapılmış, en dikkat çekici noktası ise giriş kapılarının ortalama insan boyutuna göre çok küçük olması,araştırdığımda saygı nedeni ile odalara eğilerek girildiğini ve kapıların bu yüzden küçük yapıldığını öğrendim.Bu da mimarinin fonksiyona uygun değişimine iyi bir örnek.









Avluda silindir formlu taştan ikiz görünümlü iki yapı göze çarpıyor bunlar önemli kişilerin türbeleri bulunuyor.




















Binadan içeri girdiğimiz ilk alan tilavet odası olarak adlandırılıyor.Gümüşten işlenmiş giriş kapısının eski hali bize yapının oldukça tarihi olduğunu anlatmaya yetiyor.






















Türbe bölgesinin içine girildiğinde bu alanın farklı işlemelerden oluşan bir çok boşluk oluşturulduğu ve bu boşlukların çok sayıda kubbenin örttüğü göze çarpıyor.














      

                       
Türbelerin sonuna doğru ilerledikçe dışarıdan yeşil kubbe ile örtülen alanın neresi olduğunu kestirmek o kadar zor olmuyor,her yerden daha özel işlenmiş bu alana gelindiğinde sadece türbenin değil sizin bulunduğunuz alanın da çok fazla renk ve çeşitte özel işlemeler içerdiğini fark ediyorsunuz. Bu alanın kubbe içi oldukça ilgimi çekti.Her yere göre farklı tarzda bir işleme ile verilen şekil üç boyutlu bir görünüme sahip.









Devam edildiğinde sol tarafta kalan daha büyük bir kubbe ile kapatılmış semahane alanına giriliyor,Bu alan dört duvarda büyük kemerler ve her birinin içindeki iki kemer ile simetrik bir yapıya sahip.












             



Buranın hemen yanında kendisi ile hemen hemen aynı büyüklükte mescid alanı var. Mescid alanında ikisi içeriye açılan üç kapı bulunmakta.Bu alanda yine vücut ölçülerine göre oldukça küçük ahşap bir merdiven ile asma balkon olarak adlandırabileceğim duvarı komple çevreleyen alana çıkış var. Mescid bölümünün kubbesi ile zarif geometrik detaylara sahip.



Mevlana türbesi ve dergahı çok geniş yeşil bir bahçeye sahip Konya'da önünden geçenlerin dikkatini çekecek bir alan.



İnce Minareli Medrese



Konya'nın merkezi kabul edilen Alaaddin tepesinin batısında kalan bu medrese Selçuklu devrinden kalma en güzel taş işlemeciliklerinden biri olarak ünlenmiştir.Medrese Selçuklu devrinin kapalı avlulu camileri grubunda yer alır.yapının ön cephesi kesme taştandır ve yan duvarlarının dış cepheleri moloz taştan yapılmıştır .Tek eyvanı bulunur.iç kısımlarında statiği sağlamak amaçlı tuğlalar kullanılmıştır.

             

Medreseye bitişik olarak inşa edilen minaresi medresenin içerisinde de bulunan sırlı tuğlalar ile yapılmış.Zamanında çift şerefeli olan bu minare nedeni ile ismi ince minareli medrese olarak adlandırılıyor.Zamanla yıkılmalardan dolayı tek şerefeli olan bu minare geometrik desenleri ve malzeme yapısı ile caminin tamamından farklı bir görünüme sahip.Bunun nedeni medresenin dış yüzeyinde hiç sırlı tuğla kullanılmamasına rağmen minarede kullanılmış olası da olabilir.Selçuklu mimari yapısında genellikle dikkatimi çeken bir nokta burada da kendini gösteriyor.Genelde minare formu bitişik olduğu yapıdan daha ince ve renkli işlemeleri ile dikkat çekiyor.


                 
Medresenin girişi ahşap bir kapıdan oluşur.Kapının çevresini süsleyen farklı desendeki taş işçilikleri zamanının en özel işlemelerinden olduğunu hemen belli ediyor.Kapının en dikkat çekici detayı kapının üst kısmında iki sıra şeklinde birbirine dolanarak ilerleyen dikkatli bakıldığında üzerinde arapça harflerin kullanıldığı kısım.Yukarı doğru bir akışa sahip olduğu için kapıyı görkemli gösteriyor.Ayrıca bu kısmı aynı ölçeklerde geometrik bir desen destekliyor. İçeri girildiğinde küçük kare bi alan olan giriş bölümü bulunuyor





Burası geçildikten sonra oldukça büyük olan avlu alanı oldukça ferahlatıcı bir şekilde karşımıza çıkıyor.Tamamı renksiz ve mavi taşlarla işlenmiş bu alanın desteğini oluşturan dört kenardaki külah biçimindeki yapılar sanki kubbeyi havada tutuyormuş hissi veriyor.


Kubbenin iç kısmına baktığımızda taş kullanımının akışı burada da devam ediyor kubbenin tam ortasına ışığın girişini sağlayan ahşapla kapatılmış bir alan açılmış çok da ışık almayan ve yapay olarak ışıklandırılmış bu alanda dikkat çekiyor.



Avluya girdiğimizde ortamı ısıtan küçük bir havuz karşıda bir kaç basamak yüksekte bulunan geniş bir kemerden oluşmuş bir eyvan, sağ ve solda dikkat çekici şekilde ışıklandırılmış öğrenci hücrelerinin pencereleri ve eyvanın iki yanında öğrenci hücrelerinden daha geniş iki alan bulunuyor.Eyvan oldukça düzgün bir şekilde yerleştirilmiş taşlarla sağ ve solundaki külahımsı yapılara oradan da kubbeye doğru bağlanıyor.Taşların bu denli uyumu ve düzgünlüğü bu yapıya tek parçadan oluşuyormuş havası veriyor.

               



Basık üzeri pencereli kapılardan öğrenci hücrelerine girildiğinde buraların avlu kısmından kopuk bir havası olduğu hemen göze çarpıyor.Düz tuğla ile örülmüş duvarların kubbesi bulunmakta.


https://tr.wikipedia.org/wiki/Aziziye_Camii
https://tr.wikipedia.org/wiki/Mevlânâ_Müzesi
muze.semazen.net/content.php?id=00152



Yorumlar

Popüler Yayınlar